hesabın var mı? giriş yap

  • --- spoiler ---
    japonya'da bir tabağı 500 dolar olan, iç organları, derisi ve erbezlerinde 30 yetişkini öldürebilek kadar zehir taşıyan balıktır. sadece yıllarca eğitim almış lisanslı aşçılar tarafından hazırlanmaktadır, sipariş etmeden önce sorumluluğu kabul ettiğinize dair bir de belge imzalıyorsunuz. yediğiniz her lokmada ölümcül olmasa da bir miktar zehir var, bu zehir dilinizi ve midenizi uyuşturmaya yetecek kadar kuvvetli, fugunun tarif edilemez lezzeti de bu özelliğinden gelmekte. her yıl çoğu japon olmak üzere yaklaşık 100 kişi bu balığın lezzetine dayanamayarak ölüyor. japonya'da bir maçoluk gösterisi olarak kabul edilen fugu ziyafeti eski dönemlerde tam bir rus ruletimuamelesi görüyordu. bugünde garsona fugu istiyorum dediğinizde tüm restoran tarafından çılgınca alkışlanıyorsunuz ve gece boyunca size hürmet gösteriliyor.
    --- spoiler ---

    (bkz: en lezeetli ölüm)

  • dünyanın en iş işi. mesela adam "biraz okuyayım da karı kıza hava atarım" diye başlıyor, felsefe sosyoloji psikoloji siyaset felsefesi allah ne verdiyse okuyor sonra büyük filozof oluyor, dünyayı yerinden oynatacak kuramlar ileri sürüyor falan. çok garip iş. ya kız? kız porşeli berkecan'ın yanında.

  • -askerliğini yapmış olması
    -benzer pozisyonlarda çalışmış olması
    -seyahat engeli bulunmaması

    bazen iş tanımı yapılırken aranan şartlarla benzeşebilen üç niteliktir.

  • özgür müzik seçimi, cipsli parmakları mahalle baskısı olmadan şuursuzca emebilmek gibi sıradışı ve nadide avantajlar olabilirler.

  • 4224 olan atm şifremi ne zaman girsem oraya polis gelmesi.

    edit: vatandaşın teki atm şifresini tersten girersek oraya polis, çevik kuvvet ve bordo berelilerin akın edeceği ve bizi kurtaracağı şeklinde hayati bir bilgi paylaşmıştı. ben de yıllardır ne zaman atm'den para çeksem oraya küçük çaplı bir ordunun doluşmasını bir türlü anlayamayan biri olarak aydınlamıştım ve ufkum iki katına çıkmıştı. neden sildi entry'i anlamadım.

  • gözlemlediğim kadarıyla eksikliği hissedilen birkaç konuda elimden geldiğince yardımcı olmak istersem eğer;

    öncelikle polar maddeler (suda çözünebilen) polar çözücülerde, apolar maddeler (suda çözünemeyen) ise apolar çözücülerde etkisiz hale getirilir yani bulundukları ortamdan uzaklaştırılabilirler. kısaca genel olarak "leke" tabir ettiğimiz oluşumları su veya yağ kaynaklı diye ayırdığımız zaman onları da bir nevi polar ve apolar olarak ayrıştırmış oluyoruz. yani içerisinde yağ olmayan meyve suyu veya kola gibi lekeleri çok kolay su ile çıkartabilirken (çünkü polar yapıdalar) aynı şekilde yağ ve benzeri lekeleri de ancak apolar çözücüler (alkol, eter, hekzan, dietileter vb. ) etkisiz hale getirebilir yani bulundukları ortamdan uzaklaştırabiliriz.

    deterjan olarak tabir ettiğimiz maddelerin en genel özellikleri ise yukarıda da anlatılan bilgilerin ışığında yapılarında yüzey aktif madde (veya surfektant) tabir ettiğimiz maddeleri (yani hem polar hemde apolar yapıdaki maddeleri çözebilme yeteneği) taşımalarıdır. bu sayede giysilerinizde bulunan lekelerin kaynağı ne olursa olsun, onları çözerek bulundukları ortamdan uzaklaşmalarını sağlarlar, yani onları temizlerler.

    temizleme boyutuna gelince değinmemiz gereken bir diğer nokta ise hijyen konusu. hiçbir deterjan size hijyen sağlamaz, sağlayamaz. bacillus stearothermophilus ismini araştırın ve bu bakterinin ne kadar ısıya dayanaklı ve sporlu tabir edilen bir bakteri olduğundan mütevellit etkisiz hale getirilmesinin ne kadar zor olduğuna bir bakın ve "ohh çamaşırlarım mis gibi kokuyor" derken üstünde aslında neler neler olabileceğini de bir düşünün.

    tabi ki hem kimyasal hem de mikrobiyolojik yönden bilgisi olan insanların paranoya seviyesine ulaştıklarında normal hayattan zevk almalarına imkan yok ve bu kadar endişe etmeye de gerek yok. netice de patojen olarak tabir edilen hastalık yapıcı mikroorganizmalar ile sürekli haşir neşir değilsiniz ve derişik sülfürik asit, nitrik asit veya sodyum hidroksit çözeltileri ile günlük hayatta pek işiniz yok. olanlar zaten ne yapmaları gerektiğini biliyorlar.

    gelmek istediğim asıl nokta ise hijyen konusunun daha net anlaşılmasıdır. hijyen denilen kavram en basit tabiri ile sizi hasta edebilecek (yani patojen dediğimiz) mikroorganizmaların ortamda bulunmaması ve size bulaşmamasıdır (kontaminasyon). ısıya dayanıklı, asite dayanıklı, tuza dayanıklı gibi örneklerini çoğaltabileceğimiz bir sürü mikroorganizma türü mevcuttur ve bunların herbirinin uzaklaştırılabilmeleri için farklı yol ve yöntemlerin denenmesi gerekmektedir. mucizevi bir dokunuş ile hepsini öldürmek yani etkisiz hale getirmek istiyorsanız eğer, evlerinizde otoklav olarak tabir edilen kullanmış olduğunuz düdüklü tencerelerin daha büyüklerini sürekli kullanmanız gerekir.

    aklı başında (benimde içinde bulunduğum) hiçbir insan evladı ise tam hijyen sağlamak adına bu yola başvurmaz zaten ve başvurmamalı da. başka bir konuda aslında mikroorganizmaların aslında günlük yaşam kalitemiz için ne kadar önemli olduğunu da yazmak gerekirse (sayfalar yetmez) (bağırsak ikinci beyin) (%90 bakterilerden oluşuyoruz) hijyen konusunun doğru anlaşılabilmesi, deterjanlardan olan beklentinin daha iyi anlaşılabilmesi konusunda çok önem arz etmektedir.

    en son olarak, hijyen olarak tabir edilen kavramı sağlamadaki asıl etken sıcaklıktır, ve çamaşırlarınız yıkadığınız sıcaklık arttıkça etkisiz hale getirdiğiniz mikroorganizma miktarıda buna benzer olarak artacaktır. deterjanın cinsi veya miktarını arttırmanızın etkisi sıcaklık ile kıyaslanamayacak kadar azdır. aynı şekilde reaksiyon kinetiğinde de bilindiği üzere sıcaklık her 10 derece arttığı zaman reaksiyon hızı da yaklaşık olarak iki kat artacaktır. yani sıcaklık arttıkça aynı şekilde deterjanınızın leke çözebilme etkisi de aynı şekilde dolaylı olarak artacaktır. ama bu en yüksek sıcaklık en iyisi demek değildir, zira gereksiz yere sıcaklığı yükseltmek sadece giysilerinize ve elektrik faturanıza zarar verir. demem o ki, kanser olmamak için gereksiz yere fazla kimyasal kullanımı yerine doğru sıcaklıkları tespit ederek, boron gibi çok daha doğal mineral etkili deterjanlar ile minimum kimyasala maruz kalmak bence en mantıklısı. * *

  • otobüse beraber bindik. taksime doğru gidiyoruz. ayakta ortadaki direğe tutunuyorduk. çok koşmuştum peşinden belli ettim hislerimi ama açılamadım. en azından ayıkken. geldi elimi tuttu. tutuş o tutuş.

    hiç konuşmadık yüzümüzde bir gülümseme ile galata kulesine kadar yürümüşüz. bir banka oturduk. nasıl bir mutluluk bendeki. etraftaki binaların pencerelerine bakıyorum. mayıs ayı böyle baharın da serin mi sıcak mı belli değil havası. dünya gözümde kocaman bir yumak gibi. ben çeviriyorum o dönüyor.

    o an hayatımın en güzel anı idi. çok sonra, o banka yolumuzu düşürüp evlenmek istediğimi söyledim; ağladık. pano'ya gidip sarhoş olduk. seneler geçti hala sarhoşum.

  • hayatımızdaki insan sayısı.
    30'lu yaşların başında biri olarak şunu diyebilirim ki yeni bir insan tanımaya ya da hayatımdaki insanların nazını çekmeye pek tahammülüm yok. eskiden kimle plan yapacağımı şaşırırdım, şimdi kendimleyim ve daha mutluyum.

  • türkler arap milliyetçisidir. tarihte bundan başka, bir ırkın başka bir ırkın milliyetçisi olduğu görülmemiştir. mesela rumlar, bulgarlar, ermeniler vs. bağımsızlık adına kendi milli kiliselerini kurmuşlar, buralarda ana dillerinde ibadet etmişlerdir. ama ne hikmetse türkler namazda okuduğu duayı bile kendi ana dilinde okumayan, dolayısıyla ibadetini anlamadan yapan ve 1950'de ezan yeniden arapça'ya döndürülünce kurbanlar kesen bir millettir. evet, türk milleti arap milliyetçisidir ve bunun bedelini ödeme zamanı gelmiştir.